ATİLLA İLHAN

Ben sana mecburum bilemezsin   


Ben sana mecburum bilemezsin 
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum 
Büyüdükçe büyüyor gözlerin 
Ben sana mecburum bilemezsin 
İçimi seninle ısıtıyorum. 
Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor 
Bu şehir o eski istanbul mudur 
Karanlıkta bulutlar parçalanıyor 
Sokak lambaları birden yanıyor 
Kaldırımlarda yağmur kokusu 
Ben sana mecburum sen yoksun. 

Ölmek kimi zaman rezilce korkuludur 
İnsan bir akşam üstü ansızın yorulur 
Tutsak ustura ağzında yaşamaktan 
Kimi zaman ellerini kırar tutkusu 
Bir kaç hayat çıkarır yaşamasından 
Hangi kapıyı çalsa kimi zaman 
Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu 

Fatih'te yoksul bir gramafon çalıyor 
Eski zamanlardan bir cuma çalıyor 
Durup köşe başında deliksiz dinlesem 
Sana kullanılmamış bir gök getirsem 
Haftalar ellerimde ufalanıyor 
Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem 
Ben sana mecburum sen yoksun. 

Belki haziranda mavi benekli çocuksun 
Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor 
Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden 
Belki yeşilköy'de uçağa biniyorsun 
Bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor 
Belki körsün kırılmışsın telaş içindesin 
Kötü rüzgar saçlarını götürüyor 

Ne vakit bir yaşamak düşünsem 
Bu kurtlar sofrasında belki zor 
Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden 
Ne vakit bir yaşamak düşünsem 
Sus deyip adınla başlıyorum 
İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin 
Hayır başka türlü olmayacak 
Ben sana mecburum bilemezsin.
Attila ilhan


Yağmur kaçağı   


Elimden tut yoksa düşeceğim
Yoksa bir bir yıldızlar düşecek
Eğer şairsem beni tanırsan
Yağmurdan korktuğumu bilirsen
Gözlerim aklına gelirse
Elimden tut yoksa düşeceğim
Yağmurlar götürecek yoksa beni

Geceleri bir çarpıntı duyarsan
Telâş telâş yağmurdan kaçıyorum
Sarayburnu'ndan geçiyorum
Akşamsa eylülse ıslanmışsam
Beni görsen belki anlayamazsın
İçlenir gizli gizli ağlarsın
Eğer ben yalnızsam yanılmışsam
Elimden tut yoksa düşeceğim
Yağmurlar götürecek yoksa beni.
Attila ilhan


Adimla nasil berabersem   


Hacet yok hatirlatmasina seni hatiralarin
Bir dakika bile çikmiyorsun aklimdan
Koşar gibi yürüyüşün
Karanlikta bir işik gibi aydinlik gülüşün

Hacet yok hatirlatmasina seni hatiralarin
Uzak uzak yildizlarla çevrilmiş kainatin
Karanlik boşluklarinda akip giderken zaman

Adimla nasil berabersem öylece beraberiz
Seninle her saat seninle her dakika seninle her saniye
Gönlümüz mutluluga inanmiş olmanin gururuyla rahat
Koltugumuzun altinda birer dinamit gibi kellemiz
Ve sonra her zaman her ölümlüye
Ayni şartlar altinda kismet olmiyan
Gerçekleri görmenin aydinligi alinlarimizda

Hacet yok hatirlatmasina seni hatiralarin
Sen bana kalbim kadar elim kadar yakinsin
Attila ilhan


Ağır kan kaybı   


Biz yalnızlıktan doğduk o dağdağalı sudan
Biz yani; erdoğan, ayşenur, ali ve ahmet
Birkaç litre kan, bir hayli kemik, epeyce korku
Sanki bir tesbih koptu, tane tane savrulduk
Köy köy, bucak bucak, memleket memleket
Yani afyon, adilcevaz, akçadağ, turgutlu
Birkaç litre kan, bir hayli kemik, epeyce korku

Buzlu mehtap, alçakça kesmişti yolumuzu
Bütün kapılardan açıkça kovulmuştuk
Silahımız avcumuza yapışmıştı soğuktan
Biz yani; erdoğan, ayşenur, ali ve ahmet
Birkaç litre kan, bir hayli kemik, epeyce korku
Kestiremedik ne yaptığımızı, kim olduğumuzu
Sanki bir tesbih koptu, tane tane savrulduk
Köy köy, bucak bucak, memleket memleket
Yani afyon, adilcevaz, akçadağ, turgutlu
Birkaç litre kan, bir hayli kemik, epeyce korku

Ne kadar korkmuştuk, elimizden tutmadılar
Doğrudur kendi içimizde daraldığımız
Kim neyi savundu bilinmez, nereye kadar
Biz yani; erdoğan, ayşenur, ali ve ahmet
Başka bir yalnızlıkta boğulduk havasızlıktan
Sanki bir tesbih koptu, tane tane savrulduk
Köy köy, bucak bucak, memleket memleket
Ne solculuğumuz solculuktu, ne sağcılığımız
Karanlık bir kapı olup üstümüze kapandılar
Kimse bizi sevmedi
Ağır kan kaybıyız
Attila ilhan 


Ağustos çıkmazı   


Beni koyup koyup gitme, n'olursun
Durduğun yerde dur
Kendini martılarla bir tutma
Senin kanatların yok
Düşersin yorulursun
Beni koyup koyup gitme, n'olursun

Bir deniz kıyısında otur
Gemiler sensiz gitsin bırak
Herkes gibi yaşasana sen
İşine gücüne baksana
Evlenirsin, çocuğun olur
Beni koyup koyup gitme, n'olursun
Attila ilhan


Ah...   

Yüzünün yarısı göz kadife yansımalı
Bulutlu siyah ah bulutları eflatun
O boy aynasından çıktı fransız malı
Vişne asiti vardı tadında rujunun
Ah sinema yıldızı falan olmalı
Ağızlığı kristal son derece uzun
Bir kibrit çakıldımı ah yağmurluklu kız
Alevinden anlamlı dumanlar üfürüyor
Ah çocuk yüzünde gül goncası ağız
Saçlarından incecik süt tozu dökülüyor
Sağanak gibi derin, ağaçlar gibi yalnız
Karartma başlamış ışıklar örtülüyor
Ellerinde ruh gibi ah portakal kokusu
Kırkmaları mor salkım, göz kapakları saydam
Çok vapurun battığı bir liman orospusu
Bir hırsla öptüm ki ah ölürüm unutamam
Ay ışığında deniz akardiyon solosu
Pırıl pırıl yaşadım üç dakika tastamam
Tavana asılmış sosyalist saçlarından
Ah sabah sabah omuzları kan içinde
İşkence sonrası genç bir kadın militan
Yığınlar uğulduyor hummalı gençliğinde
Adı bile çıkmamış dudaklarından
Doğru yaşadığının sımsıkı bilincinde
Attila ilhan


Ayrılık sevdaya dahil   


Açılmış sarmaşık gülleri kokularıyla baygın
En görkemli saatinde yıldız alacasının
Gizli bir yılan gibi yuvarlanmış içimde kader
Uzak bir telefonda ağlayan yağmurlu genç kadın
Rüzgar uzak karanlıklara sürmüş yıldızları
Mor kıvılcımlar geçiyor dağınık yalnızlığımdan
Onu çok arıyorum onu çok arıyorum
Heryerimde vücudumun ağır yanık sızıları
Bir yerlere yıldırım düşüyorum
Ayrılığımızı hisettiğim an demirler eriyor hırsımdan
Ay ışığına batmış karabiber ağaçları gümüş tozu
Gecenin ırmağında yüzüyor zambaklar yaseminler unutulmuş
Tedirgin gülümser
Çünkü ayrılık da sevdaya dahil çünkü ayrılanlar hala sevgili
Hiç bir anı tek başına yaşayamazlar
Her an ötekisiyle birlikte herşey onunla ilgili
Telaşlı karanlıkta yumuşak yarasalar
Gittikçe genişliyen yakılmış ot kokusu
Yıldızlar inanılmıyacak bir irilikte
Yansımalar tutmuş bütün sahili
Çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var
Öyle vahşi bir tad ki dayanılır gibi değil
Çünkü ayrılıklar da sevdaya dahil
Çünkü ayrılanlar hala sevgili
Yanlızlık hızla alçalan bulutlar karanlık bir ağırlık
Hava ağır toprak ağır yaprak ağır
Su tozları yağıyor üstümüze
Özgürlüğümüz yoksa yalnızlığımız mıdır
Eflatuna çalar puslu lacivert bir sis kuşattı ormanı
Karanlık çöktü denize
Yanlızlık çakmak taşı gibi sert elmas gibi keskin
Ne yanına dönsen bir yerin kesilir fena kan kaybedersin
Kapını bir çalan olmadı mı hele elini bir tutan
Bilekleri bembeyaz kuğu boynu parmakları uzun ve ince
Sımsıcak bakışları suç ortağı kaçamak gülüşleri gizlice
Yalnızların en büyük sorunu tek başına özgürlük ne işe yarayacak
Bir türlü çözemedikleri bu ölü bir gezegenin soğuk tenhalığına
Benzemesin diye özgürlük mutlaka paylaşılacak suç ortağı bir sevgiliyle
Sanmıştık ki ikimiz yeryüzünde ancak birbirimiz için varız
İkimiz sanmıştık ki tek kişilik bir yalnızlığa bile rahatça sığarız
Hiç yanılmamışız her an düşüp düşüp kristal bir bardak gibi
Tuz parça kırılsak da hala içimizde o yanardağ ağzı
Hala kıpkızıl gülümseyen sanki ateşten bir tebessüm zehir zemberek aşkımız

Attila ilhan 


Aysel git başımdan   


Aysel git başımdan ben sana göre değilim 
Ölümüm birden olacak seziyorum 
Hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim 
Aysel git başımdan istemiyorum 
Benim yağmurumda gezinemezsin üşürsün 
Dağıtır gecelerim sarışınlığını 
Uykularımı uyusan nasıl korkarsın 
Hiçbir dakikamı yaşayamazsın 
Aysel git başımdan ben sana göre değilim 
Benim için kirletme aydınlığını 
Hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim 

Islığımı denesen hemen düşürürsün 
Gözlerim hızlandırır tenhalığını 
Yanlış şehirlere götürür trenlerim 
Ya ölmek ustalığını kazanırsın 
Ya korku biriktirmek yetisini 
Acılarım iyice bol gelir sana 
Sevincim bir türlü tutmaz sevincini 
Aysel git başımdan ben sana göre değilim 
Ümitsizliğimi olsun anlasana 
Hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim 

Sevindiğim anda sen üzülürsün 
Sonbahar uğultusu duymamışsın ki 
İçinden bir gemi kalkıp gitmemiş 
Uzak yalnızlık limanlarına 
Aykırı bir yolcuyum dünya geniş 
Büyük bir kulak çınlıyor içimdeki 
Çetrefil yolculuğum kesinleşmiş 
Sakın başka bir şey getirme aklına 
Aysel git başımdan ben sana göre değilim 
Ölümüm birden olacak seziyorum 
Hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim 
Aysel git başımdan seni seviyorum
Attila ilhan


Bakarsak   


Zarif bir hüzündür bembeyaz dolaşan kuğuya bakarsak
Mücevher titreşimleriyle mütereddit bir akşam suya bakarsak
Fazlasıyla ısındı deniz kaynadı kaynayacak
Dipten bir deprem yaklaşıyor suyun üzerindeki buğuya bakarsak
Ne kadar yoksul ve çıplak görünürse görünsün ağaçlar
O kadar yakındır ilkbahar özsuyu yürümüş dallara uğultuyla bakarsak

Attila ilhan


Bir, üç ve beş   


Desen ki denizin tuzu 
Çiğ düşmüş kadife donlu patlıcanlar 
Desen ki kendilerinden karga çığlılarıyla kaçanlar 
En fakiri en zengini çirkini ve orospusu 
Seni unutmuş olsun 
Sen ki üşümüş gökte o yalnız bulutsun 
Kıskanmadığın cömert bir maviliğin ortasında o 
Bildiğin yalnızlığın ellerinden tutmuşsun 
Desen ki unutulmuşsun 

Denizler kızılca kıyamet akıp geçiyor 
Zamana karşı geliyorsun 
Bir üç ve beş leylekler artık gitti 
Şimdi seni artık karanlıkta bir liman çekiyor 
Unutulduğun unutulmadığın bilinmediğin bir liman 
Bir üç ve beş derken şişede rom bitti 
Sen yaşamaya başladığın zaman 

Üşümüş gökte o yalnız bulut 
Kendini hic yerinde hissetmiyeceksin 
Keyif senin 
İstersen talihini billur akıntılarla bir tut 
Ellerini göğsüne kavuştur 
Doğu batı kuzey güney diyerek 
Koştur 
Bir üç ve beş istersen rom kadehleri gibi 
Nasıl ki unutulmuşsun 
Devril 
Ve bitir maceranı.
Attila ilhan


Biraz paris   


- 1. Place pigalle

Telefonlarla geldi telaşlı ve ürkek
Birdenbire geldi beklemiyordum
Hayli dargın sesi kalın ve titrek
Umutsuzluğuma geldi oysa yorgundum
Üstelik incittim de istemeyerek

Akşamdı samanyolu patlamıştı
Bütün sacre coeur silme akordeon
Mulhouse'lu muydu neydi işte unuttum
İlk yudumda ağlamaya başlamıştı
Şakaklari ter içinde gece saat on
Kibrit aranıyor göğüs geçirerek
Bütün sevgilerinde yanılmıştı

Bir omzuna almış sanki gökyüzünü
Dudakları masmavi alsace lorrain
Yüzü cermenlerin en eski hüznü
Hölderlin bakıyor sisli gözlerinden
Ellerini şöyle okşayacak oldum
Duydum nabzının gök gürültüsünü

Adı yağmur mu akşamüstü mü
Uzak bir panayırda ip atlayan çocuklar
Dalgalar vurdukça sarsılan mendirek
Gecesi kaydı mı nedense beni arar
Dilinde özürler bilerek bilmeyerek
Zenciler çaldı mı cazın hali başka
Oturduğu yerde içtikçe eksilerek
Barın camlarına orospular çiziliyor
Özlem büyük korku epeyce şaka

Telefonlarla geldi telaşlı ve ürkek
Birdenbire geldi beklemiyordum
Hanidir içimden bir başkası geçiyor
Gözlerim hanidir ondan uzakta
Hölderlin'i bırakmıştım artık sevmiyordum
Attila ilhan


Böyle bir sevmek   


Ne kadınlar sevdim zaten yoktular 
Yağmur giyerlerdi sonbaharla bir 
Azıcık okşasam sanki çocuktular 
Bıraksam korkudan gözleri sislenir 
Ne kadınlar sevdim zaten yoktular 
Böyle bir sevmek görülmemiştir 

Hayır sanmayın ki beni unuttular 
Hala arasıra mektupları gelir 
Gerçek değildiler birer umuttular 
Eski bir şarkı belki bir şiir 
Ne kadınlar sevdim zaten yoktular 
Böyle bir sevmek görülmemiştir 

Yalnızlıklarımda elimden tuttular 
Uzak fısıltıları içimi ürpertir 
Sanki gökyüzünde bir buluttular 
Nereye kayboldular şimdi kimbilir 
Ne kadınlar sevdim zaten yoktular 
Böyle bir sevmek görülmemiştir.
Attila ilhan 


Cinayet saati   


Haliç'te bir vapuru vurdular dört kişi
Demirlemişti eli kolu bagliydi agliyordu
Dört biçak çekip vurdular dört kişi
Yemyeşil bir ay gökte dagiliyordu

Deli cafer ismail tayfur ve şaşi
Maktulün onbeş yillik arkadaşi
Üçü kamarot öteki aşçibaşi
Dört biçak çekip vurdular dört kişi

Cinayeti kör bir kayikçi gördü
Ben gördüm kulaklarim gördü
Vapur kudurdu kuduz gibi bögürdü
Hiç biriniz orada yoktunuz

Demirlemişti eli kolu bagliydi agliyordu
On üç damla gözyaşini saydim
Allahina kitabina sövüp saydim
Şafak nabiz gibi atiyordu
Sarhoştum kasimpaşa'daydim
Hiç biriniz orada yoktunuz

Haliç'te bir vapuru vurdular dört kişi
Polis katilleri ariyordu
Deli cafer ismail tayfur ve şaşi
Üzerime yüklediler bu işi
Sarhoştum kasimpaşa'daydim
Vapuru onlar vurdu ben vurmadim
Cinayeti kör bir kayikçi gördü

Ben vursam kendimi vuracaktim
Attila ilhan 


Cinnet çarşisi   


- 4. Sirkeci garpalas 32

Elektrik çiçekleri açildi mi sayaç dönüyor
Ben de dönüyorum sirkeci garpalas 32
Birisi neuilly'den iki uçak mektubum var
Hangisini açsam birkaç satir daha yalnizim

Çocukluk serüvenlerim tüccar horn filmindeki

Hangi kiz yüzüme baksa mutlaka parasizim
Yildiz falimda yolculuk görünüyor
Benim için bir şey yapin suçlu degilim ki
Kimin kapisini çalsam elini tutacak olsam
Kendiliginden atiyor bütün sigortalar
Şehrin bütün işiklari bir anda sönüyor
Ben de sönüyorum sirkeci garpalas 32
Birisi neuilly'den iki uçak mektubum var

Yine bir radyo isligi siziyor kulaklarima
Şimdi baylan'a gitsem hiç kimseyi bulamam
İki kirk beş seansi başladi üstelik yagmur

Yoksa seni içim sira çok mu hizli yaşadim
Uzak oldugumuz halde ne oldu bilmiyorum
Aramizda her şey bitti artik gelmesen de olur
Bana yazmasan da olur seni hiç sevmiyorum
Halbuki gelip gelip rüyalarima giriyor
O çocuk yüzlü siyah trençkotlu kadin
Aylardir bir plak arayan sayanora ismindeki
Onu yüksekkaldirim'da akşamlari görüyorum
Siyah bir lale gibi yorgun boynu bükük
Yari yariya yabanci yaridan fazla uykusuz
Kim oldugumu bilmiyor ne yaptigini bilmiyor
Bir vitrin aydinliginda gizlice bakişiyoruz

Rahmaninof'un piyano konçertosu saat dokuz
Nargile meraklisi kadinlar emirgân'da tek tük
Yine her satir başinda vlaminck'e dönüyorum
Yirtici bir kuş gibi yalniz bulutlar içindeki
Ne kadar ampul varsa beyoglu'nda kör kütük
Kirli bir sis islak elleriyle hepsini örtüyor
Yine konyak sarisi yumuşak bir sonbahar
Herkes ümitsizligini sirtlamiş evine götürüyor
Ben de götürüyorum sirkeci garpalas 32
Birisi neuilly'den iki uçak mektubum var

Nerdesin inge nerdesin nerede degilsin ki
Attila ilhan 


Elimden gelen bu   


Elimden gelen bu ben iki kişiyim
Çoğalmak neyse ne azalmak zor
Birisi seni her an bırakıp gittiğim
Öbürü kan gibi tutulmuş seviyor
Ağzındaki acı alnındaki çizgiyim
Gözlerine kirli bir bulut getirdim
Hiçbir sevinç aydınlığı onu silemiyor

Elimden gelen bu ben iki kişiyim
Birisi kapadığın kapılardan gitmiyor
Yağmur yağmaksa o güneş açmaksa o
Bir yerin üşüse onun sıcaklığı
Öbürü en içten çağrını ısıtmıyor
Hüneri ne dersen duygu kaçakçılığı
Alıp tutmaksa o basıp gitmekse o
Bakışları kıyısız bir deniz uzaklığı

Elimden gelen bu ben iki kişiyim
İkisi birbirinden çikmaya uğraşıyor
Bilmem ki hangisinden nasıl vazgeçeyim
Birisi yeni baştan serüvene başlamış
Öbürü silahında son mermiyi yakıyor
Çoğalmak neyse ne azalmak zor
Attila ilhan


Elde var hüzün   

Söyleşir
Evvelce biz bu tenhalarda
Ziyade gülüşürdük
Pır pır yaldızlanırdı kanatları kahkaha kuşlarının
Ne meseller söylenirdi mercan koz nargileler
Zamanlar değişti
Ayrılık girdi araya
Hicrana düştük bugün
Ah nerde gençliğimiz
Sahilde savruluşları başıboş dalgaların
Yeri göğü çınlatan tumturaklı gazeller
Elde var hüzün
O şehrayin fakat çıkar mi akıldan
Çarkıfeleklerin renk renk geceye dağılması
Sırılsıklam aşık incesaz
Kadehlerin mehtaba kaldırılması
Adeta düğün
Hayat zamanda iz bırakmaz
Bir boşluğa düşersin bir boşluktan
Birikip yeniden sıçramak için
Elde var hüzün
Attila ilhan


Gecenin kapilari   


Bütün kapilar kapandi, dişardayim
Birden karşima çikmayin korkuyorum
Uykusuzum fena halde, sokaktayim
Karanlik bastirdi mi bozuluyorum

Fena bir yerimden koptugum dogru
Kendimden çok fazla yaşamaktayim
Nereye baglanacak bu işin sonu
Aslinda ben kimim meraktayim

Bütün kapilar kapandi, sokaktayim...
Attila ilhan


İstanbul ağrısı   


Kanatları parça parça bu ağustos geceleri
Yıldızlar kaynarken
Şangır şungur ayaklarımın dibine dökülen
Sen
Eğer yine istanbul'san
Yine kan köpüklü cehennem sarmaşıkları büyüteceğim

Pancak pancak şiirler tüküreceğim
Demek yine ben
Limandaki direkler ormanında bütün bandıralar ayaklanıyor
Kapı önlerinde boyunlarını bükmüş tek tek kafiyeler
Yahudi sokaklarını aydınlatan telaviv şarkıları
Mavi asfaltlara çökmüş
Diz bağlıyor
Eğer sen yine istanbul'san
Kirli dudaklarını bulut bulut dudaklarıma uzatan
Sirkeci garı'nda tren çığlıklaıiyle bıçaklanıp
İntihar dumanlari içindeki haydarpaşa'dan
Anadolu üstlerine bakıp bakıp
Ağlayan
Sen eğer yine istanbul'san
Aldanmıyorsam
Yakaları karanfilli ibneler eğer beni aldatmıyorsa
Kulaklarımdan kan fışkırıncaya kadar
Yine senin emrindeyim
Utanmasam
Gozlerimi damla damla kadehime damlatarak
Kendimi yani şu bildigim attila ilhan'i
Zehirleyebilirim

Sonbahar karanlıkları tuttu tutacak
Tarlabaşı pansiyonlarında bekarlar buğulanıyor
İmtihan çığlıkları yükseliyor üniversite'den
Tophane iskelesi'nde diesel kamyonları sarhoş
Direksiyonlarının koynuna girmiş bıçkın şoförler
Uykusuz dalgalanıyor

Ulan istanbul sen misin
Senin ellerin mi bu eller
Ulan bu gemiler senin gemilerin mi
Minarelerini kürdan gibi dişlerinin arasında
Liman liman götüren
Ulan bu mazot tüküren bu dövmeli gemiler senin mi
Akşamlar yassıldıkça neden böyle devleşiyorlar
Neden durmaksızın imdat kıvılcımları fışkırıyor
Antenlerinden
Neden
Peki istanbul ya ben
Ya mısralarını dört renkli duvar afişleri gibi boy boy
Gümrük duvarlarına yapıştıran yolcu abbas
Ya benim kahrım
Ya senin ağrın
Ağır kabaralarınla uykularımı ezerek deliksiz yaşattığın
Çaresiz zehirle kusan çılgın bir yılan gibi
Burgu burgu içime boşalttığın
O senin ağrın
O senin

Eğer sen yine istanbul'san
Yanılmıyorsam
Koltuğumun altında eski bir kitap diye götürmek istediğim
Sicilyalı balıkçılara marsilyalı dok işçilerine
Satır satır okumak istediğim
Sen
Eğer yine istanbul'san
Eğer senin ağrınsa iğneli beşik gibi her tarafımda hissettiğim

Ulan yine sen kazandın istanbul
Sen kazandın ben yenildim
Kulaklarımdan kan fışkırıncaya kadar
Yine emrindeyim
Ölsem yalnız kalsam cüzdanım kaybolsa
Parasız kalsam tenhalarda kalsam çarpılsam
Hiç bir gün hiçbir postacı kapımı çalmasa
Yanılmıyorsam
Sen eğer yine istanbul'san
Senin ıslıklarınsa kulaklarıma saplanan bu ıslıklar
Gözbebeklerimde gezegenler gibi dönen yalnızlığımdan
Bir tekmede kapılarını kırıp çıktım demektir

Ulan bunu sen de bilirsin istanbul
Kaç kere yazdım kimbilir
Kaç kere kirpiklerimiz kasaturalara dönmüş diken diken
1949 eylül'ünde birader mirc ve ben
Sokaklarında mohikanlar gibi ateş yaktık
Sana taptık ulan
Unuttun mu
Sana taptık
Attila ilhan 


Kim kaldı?   


Silah atılmıyor
Güvercin şakırtısıdir
Şafakta yaldızlanan
Şadırvanda su
Ihlamurlarda ezan
Görkemli bir namaz uğultusu
Heyhat
Hamzabey cami-i şerif'inden kim kaldı
Kim kaldı eski selanik'ten
Laternalar sustu
Sürahiler tenha
Tek kibrit çakılmıyor
Kim kaldı ittihat ve terakki'den
O jöntürkler ki - `hariçten
Evrak-ı muzırra celbederlerdi' -
O fedailer ki barut öksürürler
Sakal tıraşları mavi
Kırmızı bıyıkları biber

Kim kaldı
Müdafaa-i hukuk cemiyeti'nden
Avcı ceketi
Körüklü çizme
Astragan kalpak
Bazen `ittihatçı'
Hafif `iştirakiyun'
Öfkeli kaşlari salkım saçak
Kumral bıyıkları mahzun
Hani felaket tütün içerler
Ceplerinde idam fermanları
Bellerinde söğüt yaprağı bıçak
Ya millet meclisi'nde meb'us
Ya kuva-yi seyyarede asker

Kadehlerde rakı
Nazlı beyaz
Vaniköy korusunun `tesrinler'deki sisi
Gramofonda incesaz
Meyhane musikisi
O şenliklerden heyhat kim kaldı
Ezeli dalgınlığımızın ıslığıdır ney
Keman yanlış anlaşılmasından tedirgin
Utlar vahim sorular soruyor
Öldü nazım samilof sarı mustafa
Yıkılmış strasnoy ploscat'in saat kulesi
Eski bolşeviklerden kim kaldı
Attila ilhan


Kimi sevsem, sensin...   


Kimi sevsem sensin / hayret
Sevgin hepsini nasıl değiştiriyor
Gözleri maviyken yaprak yeşili
Senin sesinle konuşuyor elbet
Yarım bakışları o kadar tehlikeli
Senin sigaranı senin gibi içiyor
Kimi sevsem sensin / hayret
Senden nedense vazgeçilemiyor

Her şeyi terk ettim / ne aşk ne şehvet
Sarışın başladığım esmer bitiyor
Anlaşılmaz yüzü koyu gölgeli
Dudakları keskin kırkızı jilet
Bir belaya çattık / nasıl bitirmeli
Gitar kımıldadı mı zaman deliniyor
Kimi sevsem sensin / hayret
Kapıların kapalı girilemiyor

Kimi sevsem sensin / senden ibaret
Hepsini senin adınla çağırıyorum
Arkadamdan şımarık gülüşüyorlar
Getirdikleri yağmur / sende unuttuğum
Hani o sımsıcak iri çekirdekli
Senin gibi vahşi öpüşüyorlar
Kimi sevsem sensin / hayret
İn misin cin misin anlamıyorum

Attila ilhan


Korkarım   


Ay soluk soluğa
Yıldızlar akla ziyan bir irilikte
Uzaydan yanmış kibrit kokuları
Koklasam korkarım
Koklamasam
Gizli yılan ıslıklarıyla özsuyu zaptediyor
Henüz birer iskelet gibi çıplak
Asağıdan yukarıya ağaçları
Çiçekleri uyandı uyanacak
Koparsam korkarım
Koparmasam
Öyle yoğun bir elektrikle
Çıtırdar ki saçları
Kim değse tutaşacak
Dokunsam korkarım
Dokunmasam
Gözleri bir yangın başlangıcıdir
Dudakları kırmızı alarm
Uğultusu şehre yayılır
Sokak sokak
Tutulsam korkarım
Tutulmasam
Attila ilhan


Nasıl bir sevdaysa...   


Ay çok mu gecikti nerdeyse çıkar
Sen yalnızlığıma varır varmaz
Az sonra yağmuru durduracaklar
Rüzgarı değiştirdim
Ustura ağzı poyraz
Yok canım yıldızları unutmadık
Mutlaka yerlerinde bulunacaklar
Kenarı yaldızlı mavi bir karanlık
Sütlü çıplaklığını örtecek kadar
Senin için olduğu asla bilinmeyecek
Yapraklarını birden dökecek dutlar
Şafak sökerken sekiz on kadar şimşek
Balkonda işlemeli müstesna bulutlar
Ayak bastığın an şehir de değişebilir
Yoksa moskova'mı
Belki berlin belki dakar
Belki 30'lardan mehtap yorgunluğu izmir
Körfez'de şerefine donatılmış vapurlar
Nerede ne zaman kaç kere yaşadık
Nasıl bir sevdaysa eskitememiş yıllar
Bitirdiğimiz herşeye yeniden başladık
Dudaklarımızda birbirimizden mısralar
Attila ilhan


O sözler ki   


O sözler ki acıdır
Mapusane avlularında
Demirli kırbaçlar gibi şaklar
O sözler ki sırasında
Çiçek açmış bir nar ağacıdır
Dağ ufkuna vuran deniz aydınlığı
Sırasında gizemli bıçaklar

O sözler ki
İmgelem sonsuzluğunun
Ateşten gülüdürler
Kelebek çarpıntılarıyla doğarlar ölürler
O sözler ki kalbimizin üstünde
Dolu bir tabanca gibi
Ölüp ölesiye taşırız
O sözler ki bir kere çıkmıştır ağzımızdan
Uğrunda asılırız
Attila ilhan 


Rüzgar gülü   

Önümden çekilirsen istanbul görünecek 
Nerede olduğumu bileceğim 
Sisler utanacak eğilecek 
Ağzının ucundan öpeceğim 
Saçına kalbimi takacağım 
Avcunda bir şiir büyüyecek 
Nerede olduğumu bileceğim 
Bu çıplak geceler yok mu 
Bu plak böyle ağlamıyor mu 
Camları kırmak işten değil 
Delirecek miyim neyim 
Kirpiklerimden mısra dökülüyor 
Kenya'da simsiyah yalnızım 
Yoksul bir şilepte gemiciyim 
Malezya'da yük bekliyorum 
Önümden çekilirsen istanbul görünecek 
Nerede olduğumu bileceğim 

Gözlerini söndürme muhtacım 
Ben senin aydınlığına muhtacım 
Yepyeni bir ilkbahar harcayıp 
Bir yaz boğup bir sonbahar harcayıp 
Rüzgar gülünü arayacağım 
Oran'da pernanbouc'ta tombuktu'da 
Vinçler yine akşamları indirecekler 
Yine karanlığa bulaşacağım 
Gözlerin rüzgarda savrulacak 

İkimiz iki sap buğday olsak 
Sen benim olsan, ben senin olsam 
Bir gece vakti aklına gelsem 
Uykunu tutsam bırakmasam 
Seni kucaklasam, kucaklasam 
Birbirimizin kalbini dinlesek 
Dünyanın kalbini dinlesek 
Büyük ateşler yaksalar 
İki güvercin uçursalar 
Nerede olduğumuzu bilsek
Attila ilhan 


Sana ne yaptılar   


O sabah mı çıkmıştın, bir gün önce mi 
Bir bıçağın ağzında yürür gibiydin 
Demirlerin soğukluğu soluk dudaklarında 
Gözlerinde karanlığı dar hücrelerin 
Seni görür görmez özgürlüğümden utandım 
Söyle ne içersin, çay mı kahve mi 
Çok değişmişsin birden tanıyamadım. 

Saçların uzundu, omuzlarına akardı 
Gönlümüz şenlenirdi sarışınlığından 
Onlar mı kestiler, sen mi kısalttın 
Gülerdin, içimize aylar doğardı 
Görünmez dağların arkasından 
Eski gülümsemeni beyhude aradım 
O sabah mı çıkmıştın bir gün önce mi 
Çok değişmişsin birden tanıyamadım. 

Bir çay içer misin, yoksa kahve mi 
Kibritim yok, demek cigaraya başladın 
Ellerin de titriyor, bir şeyin mi var 
Böyle bir kız değildin sen eskiden 
Sana ne yaptılar, sana ne yaptılar? 
Kirpiklerin ıslanıyor durup dururken 
O sabah mı çıkmıştın, bir gün önce mi 
Çok değişmişsin birden tanıyamadım.
Attila ilhan 


Sen benim hiçbir şeyimsin   


Sen benim hiçbir şeyimsin
Yazdıklarımdan çok daha az
Hiç kimse misin bilmem ki nesin
Lüzumundan fazla beyaz
Sen benim hiçbir şeyimsin
Varlığın yokluğun anlaşılmaz

Galiba eski liman üzerindesin
Nasıl karanlığıma bir yıldız olmak
Dudaklarınla cama çizdiğin
En fazla sonbahar otellerinde
Üniversiteli bir kız uykusu bulmak
Yalnızlığı öldüresiye çirkin
Sabaha karşı öldüresiye korkak
Kulağı çabucak telefon zillerinde

Sen benim hiçbir şeyimsin
Hiçbir sevişmek yaşamışlığım
Henüz boş bir roman sahifesinde
Hiç kimse misin bilmem ki nesin
Ne çok çığlıkların silemediği
Zaten yok bir tren penceresinde

Sen benim hiçbir şeyimsin
Yabancı bir şarkı gibi yarım
Yağmurlu bir ağaç gibi ıslak
Hiç kimse misin bilmem ki nesin
Uykumun arasında çağırdığım
Çocukluk sesimle ağlayarak
Attila ilhan


Türkiye   


Türkiye türkiye dağlarını duman almış
Üzümler memleketi, tütünler memleketi
Türkiye türkiye çok gülmüş çok ağlamış
Sabırlı bağrı yanık insanlar memleketi
Bulut gibi köpürmüş topraktan bereketi
Pehlivan dağlarında şafaklar büyümüş
Ve o nehirler delirip gür gür gelirler
Bir şarkı gibi dağdan denize yürümüş

Sen türkiye'sin sağdıcım kirvem türkiye
İnsanların insanların ah senin insanların
Morca gözlerinden öpsem namuslu gözlerinden
Asiye'm işveli hatice fistanı dal işlemeli
Sen kırk köyün içinde şanlı zeyneb'im
Şabanı vurdular yirmi yaşında, köprü başında
Gel yılmaz mahmud'um gel bilaloğlan
Arabamın atları, deh deh deh aman da
Ha burası karadeniz gemiler yatar limanda
Deryalar aslanı şems-i bahrî kamil reis
Bu insanlar senden gelir sana gider
Tarlaya savrulmuş buğday gibi türkiye

Sen türkiye'sin ekmeğim tuzum türkiye
Omzumda mavzer koynumda çevresin
Ve kıl heybemde taze lor peyniri
Gök rengi süt karanfil rengi şarap
Batan güneş gibi bakır taşkömürü
Ve rüzgara vermiş saçlarım nefti ormanlar
Ve köylere karşı sarışın harmanlar
Ferik elması kavun karpuz dut ve kayısı
Fındık da sende ceviz de sende badem de sende
Alnımın teri gözlerimin nuru türkiye

Sen türkiye'sin evim barkım köyüm obam türkiye
O senin çifte çarşılı harp görmüş şehirlerin
Sahilde mersin yayla türküsü konya.
Adana'nın yolları taştan yola çıkıp maraş'tan
Ezanla birlikte vardık bir akşam urfa'ya
Bursa'nın ya bursa'nın ufak tefek taşları
Uçan yıldızı dondurur ardahan'ın kışları
Erzincan'da bir kuş var kanadı gümüş pul pul
Ve göğe kılıç gibi çekmiş minarelerini
Şehirler padişahı canım istanbul

Türkiye türkiye ay'lı yıldız'lı türkiye
Sen mehmed'sin omuzların anadolu yaylası
Aladağlar toros'lar dev gibi gövden
Sen şehid oğlu şehid babası
Sana selam olsun dünya'dan hürriyet'ten
Attila ilhan


Tut ki gecedir   


Tut ki gecedir
Karanlık sıvaşır ellerine camlardan
Birden kırmızıya döner
Trafik ışıkları
Kükürtlü dumanlar yükselir
Korkuya batmış
Camkırığı adamlardan
Tehlikeye büyür sakalları

Tut ki gecedir
İhbarlar birer sansar
Bir telefondan bir telefona atlar
Yeraltı örgütleri tetik üstünde
Adres değiştirmiş silah kaçakçıları
Fahişeler birbirinden kuşkulanıyor

Tut ki gecedir
Katiller huzursuz
Hırsızlar sinirli
Hainler ürkekçedir
Elleri telefona kendiliğinden uzanıyor
İhanete gece müthiş bir gerekçedir
İhbarlar birer sansar
Bir telefondan bir telefona atlar

İhanet bir bilmecedir
Attila ilhan 


Zeynep beni bekle   

Zeynep beni bekle / gece agaçlarina
Yagmur çiseliyorum / cam tozu su beyazi
Yalnizligini mutlaka degiştirecegim
Bir yaprak halinde süzülüp saçlarina
Eski teşrin'lerden / kederli kirmizi
Zeynep beni bekle mutlaka dönecegim
Söyle kim önleyebilir buluşmamizi

Geceleyin işiklari söndürdügün zaman
Benim şiir kitaplarindan sizan aydinlik
Elinde uyuyakaldigin heyecanli roman
Pancurlarin çarpildigi lodos geceleri
Rüzgârin degil benim / pencerendeki islik
Her akşam koridordaki ayak sesleri
Yanliş çaldigini zannettigin telefon
Zeynep beni bekle mutlaka gelecegim
Hem bu ne ilk ayriligimiz ne de son

Pikapta eminaga acemaşirân saz semaisi
Sokakta çocuklar saklambaç hirsiz polis
Hayat akip gidiyor olsam da olmasam da
Saati durmamali ufak sorumluluklarin
Resmi birakmadin ya / son çektigin hangisi
Bak mektuplar birikmiş yine masamda
Fakülteler açilacak bak bugün yarin
Zeynep beni bekle mutlaka gelecegim
Başladigimiz filmi birlikte bitirecegiz

Kim ne derse desin içimde delice bir his
Attila ilhan